1970 yılından beri dünya da İslami finans sistemleri finansal piyasalarda uygulamaya sokulmuş olduğu halde asıl gelişme son finansal kriz’in fırtınalı ortamında olmuştur. Uluslararası finansal kriz 2007 3. çeyreğinde resmen başlamış kabul edersek aynı dönemden bugüne İslami Finans % 69* geliştiği çeşitli uzmanlar tarafından dile getiriliyor. İslami bankacılık, sistem açısında farklılık gösterdiği ve işleyiş bakımından ayrıştığı için kriz ortamında çok az etkilendi. İslami kurallara bağlılık, değer ölçücü ve değişim aracı olarak paranın kullanılması, özellikle faizsiz olması temel prensipler olarak İslami finans da karşımıza çıkmaktadır. Türkiye de son zamanlarda hızla finans piyasasında kendine önemli yer bulmaya çalışan bu sistem 1980 den sonra başlamıştır. Yukarıda belirttiğim 2007 den sonraki kriz ortamında da Türkiye de, de faizsiz bankacılık sistemi hızlıca gelişmiştir. Bugün daha bir geniş Pazar payına sahip olmakla birlikte bütün finansal Pazar içinde İslami finans hala ciddi bir pay alamamaktadır. Çeşitli araştırmalara göre finansal sistem içinde ki payı % 3* civarlarında seyretmektedir. İslami Finans; Bankacılığa benzer tasarruf sahiplerinden topladıkları varlık ve fonları, klasik faizli bankacılıktan farklı olarak, faizsiz finansman kuralları doğrultusunda finansman kullandırma yöntemleri ile değerlendirerek, oluşan kâr veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşmaktadırlar.*(Akademik bakış dergisi 25. Sayı)
Görüldüğü gibi İslami finans diye adlandırdığımız bu sistemin Türkiye de yol alacağı daha çok mesafe var. % 3 gibi çok komik, çok düşük bir oranda Pazar payı olması yadırganacak bir durum olsa gerek. Bunun yanında global konjonktür ve İstanbul’un konumu gereği de İslami bankacılık ve İslami usullerin ana prensip olduğu finans sistemleri gelişmeye müsait ve dünya ya yön vermeye müsait bir durumdadır. Türkiye de bir çok akademik çalışma yapmaya çalışan ve alt yapı hazırlığında olan çeşitli yerli kuruluşlar bunu farkında. Bazı vakıf üniversitelerimiz bu konuda ciddi hazırlıklar yapmaktadır. Özellikle İstanbul’un uluslar arası bir referans noktası olması için ciddi yatırımlar, transferler ve çabalar içerisindeler.
İstanbul bir uluslar arası bir merkez olabilir ve bunu da hak ediyor. Bulunduğu konum ve imparatorluk geçmişi bunun için biçilmiş kaftan. Özellikle finansal hafızası ile dünya ile aynı zamanda sermaye piyasasının 18. - 19. Yüzyılda geliştiği dönemde kendi bankerlerini kendi finansal enstrümanlarını oluşturan İstanbul bunu hak ediyor. Ortadoğu da bir çok başkent ve finans merkezi bu konuda otorite olmaya çalışırken hepsinin kendi standardını dikte ettirmesinden dolayı bir ortak anlayış ortaya çıkmamaktadır. Cidde, Dubai, Abu Dabi, kahire, katar hepsi kendi içinde farklılıklar göstermektedir. Bunlara ilave uluslar arası merkezler Londra, New York da rol kapma çabasındadır. İstanbul hem bütün bu ülkelerin merkezlerinin içinde bağımsız bir temsilci olabilir. Hem de referans alınabilecek itibarlı bir yer olabilir. Bu konuda İstanbul bir finans merkezi olacaksa buna çok yakın…
İstanbul Finans Merkezi- İstanbul Finans Merkezi Ajansı,
İstanbul’un finans merkezi, olması komple bir şehircilik ve vizyon projesi olması gerekir. Kamu bankalarını bir araya toplayarak ve bazı finans otoritelerini bir merkeze toplayarak finans merkezi olma yöntemi seçilmesi eksik bir anlayıştır. Özellikle Ataşehir gibi bir lokasyon buna uygun mudur iyi düşünmek lazım. Keşke Ataşehir denize doğru gelişebilseydi de deniz kıyısında finans merkezimiz yapılansaydı daha iyi olacaktı diye düşünemeden edemiyorum. Ataşehir çevresindeki konutların, semtlerin, yapıların komple bir değişime girmesi ve Levent-Maslak hattındaki aktivasyonu kazanması zaman alacaktır. Bundan dolayı finans merkezi olma yolundaki sosyal yaşam alanları, kültürel faaliyetler, çalışanların özgür bir ortamda, objektif kriterlerin etkili olduğu bir yaşam merkezinde bulunması mümkün olamayacaktır. Ayrıca ciddi gelir farklılıkları, hayat biçimleri, paranın merkezinde yer alan aktörlerin aşırı harcamaları bölgedeki dengeleri, mahaller kavramının iç içe olduğu bir yerde huzursuzluğu keskinleştirebilir. Bundan dolayı İstanbul Finans merkezini illa bir bölgeye sıkıştırmak orası ile anmak doğru olmayabilir, doğruda olmaz bana göre. Hatta “burası işte finans merkezi” demek de doğru değil. Yerli ve yabacı finansçıların bakış açılarına göre dizayn edilmemiş yaşam alanlarının birilerine dikte etmek de doğru değil. Tabi ki kaynakları Arap şeyhleri gibi harcar, binaları korkunç yapılara evrilir ve bölgedeki bütün yan kültürden gelen kitlelerin yaşam alanlarını ezip dönüştürürse elbette olabilir. Ama bu şekilde dokuyu düşünmeden ultra etkileyici yapılar ve alt yapı ile desteklenmiş merkezler inşa ederse belki olabilirse de bu durumda da kentin ruhunu yakalayamama ile karşı karşıya kalırız
Ben yine tekrarlıyorum ki, komple bütün İstanbul’u bir finans merkezi olarak algılatmak lazım. Sadece bir bölgeye sıkıştırılmış zorla yerleştirilmiş bir coğrafi alanla finans merkezi algılaması oluşturmayalım. Benim aklımda hep Ataşehir finans merkezi dendiğinde, bölgede ciddi yatırımları olan yatırımcıların yatırımlarını realize olması, mağdur olmaması için yardım edilmesi adına yapılmış bir şey diye algı var…. O bölge bugünkü planlanan hali ile ancak kamu bankacılığı merkezi olur. Çok başarılı işler çıkaran ve görevi bittiği halde misyonu sona ermeyen İstanbul Kültür Ajansı İstanbul Finans merkezi Ajansına dönüştürülebilir. Ve bu ajans öncülüğünde bu konuda yapılacakları sayısız projeler ve teşvikler ile derlenebilir, toplanabilir. Bu hem ilgili kuruluşlara vizyon verir hem de siyasi otoritenin karar mekanizmasını kolaylaştırır. Bu konuda akademik çalışmalar teşvik edilir, uzmanların fikirleri alınır, IFM Ajansıbenzer bölgelerden örneklemeler yapar. Bu sayede İstanbul Finans Merkezi oluşumun daha profesyonel bir ekiple sadece bu konuda uzmanlaşmış bu doğrultuda politikalar üreten ve ilgili otoriteye sunan yapı oluşturulmuş olunur.
İstanbul Finans Merkezi bir gereklilik. Bu gereklilik sadece İstanbul’un dünya kenti olması ile de ilgili değildir. Coğrafi olarak kesintisiz borsaların oluşabilmesi aynı zamanda Avrupa ile Asya arasında kesintisiz finansal hizmetlerin çağdaş gerekler üzerinden sürmesi içinde bir zorunluluk gibi durmaktadır. Mevcut Ortadoğu ve doğu Avrupa borsaları yapıları ve işlem karakterleri itibari ile yeterli sermaye çekememektedirler. İstanbul hisse senetleri borsası bu konuda bir çok ülkeden daha hızlı gelişme göstermiş birçok borsadan daha öndedir ( her ne kadar son yıllarda ciddi bir gerileme sürecine girmiş olsa da).
Sadece hisse senedi işlemleri de bir merkezin finans merkezi olması için yeterli değildir.
Hisse senetlerinin dışında çeşitli yatırım enstrümanlarının da aynı merkezde üretilip, işleme sunulması gerekir. Bunlar tabi uluslar arası tahvil piyasası, uluslararası firmaların işlem gördüğü hisse senedi piyasası, çeşitli borçlanma piyasaları araçları, İslami finans enstrümanları dediğimiz kira sertifikaları, sukuk tahvilleri gibi enstrümanlar da bu alanlarda ve piyasalarda derinlik kazanmalı ve işlemler görmeli.
Ayrıca dünyanın çeşitli noktalarında gelebilecek yatırımcılar, ihtiyaç sahipleri, finansal hizmet sunan ve almaya çalışana tarafların rahatlıkla buluşup konuşabildikleri fiziki ve hukuki ortamın olması gerekir.
Bütün bunları bir veya birkaç bakanın düşünmesi bir vali ile sürdürülmesi işlerin yavaşlamasına yada gerekli hassasiyetin oluşmasına engel olabilir. Yavaşlatabilir. Bunu hızlandırmak ve Türkiye ye bunu hızlıca kazandırmak, uzun soluklu bu yolda ciddi adımları sistematik bir şekilde atmak, planlamak, çeşitli araştırmalar yapmak, çeşitli yayınlar yayımlamak, profesyonel çevrelere yeterince anlatmak için bir ajans ve/veya benzeri bir organizasyona şarttır.
Faruk Bakaç