1984 yılı sonunda yurda dönerek, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Başkanlığına atandı. 1985'te, Türkiye'de ilk olarak, Üniversitede Mikronöroşirurji Araştırma Laboratuarını, kurdu. 1988'de, beyin-damar tıkanıklıklarının operasyonlarında kullanılan ve dünyada ilk defa kendi adı ile literatüre geçen yeni bir ameliyat tekniği geliştirmesi sebebi ile, 1990 yılında TÜBİTAK ödülü aldı ve zamanın cumhurbaşkanı tarafından taltif edildi. Beyin kanamaları ve anevrizmaların cerrahi tedavisinde yaptığı uluslararası araştırma ve katkılarından dolayı, 1991 yılında, ABD'de, Congress of Neurological Surgeons'un INTERNATIONAL FELLOW'u ve FCNS unvanı ile ödüllendirildi. Aynı yıl, rektörlük ve dekanlık tarafından da ödüllendirilen Dr. Aydın, 1992'de TÜRK NÖROŞİRURJİ ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ'nü kazandı. Yine aynı yıl, Avrupa Strok Bilim Konseyine seçildi. Amerika Strok Konseyince, kendisine ULUSLARARASI BİLİM ADAMI ve FICA. PAYESİ verildi. 1992, 1993, 1994 ve 1995 yıllarında ABD NÖROŞİRURJİDE SÜREKLİ TIP EĞİTİMİ KREDİ ÖDÜLLERİ'ni aldı. Ayrıca 1993'te, ABD'deki, Beyin Tümörleri Konseyi, Cerebrovascular Surgery Section ve diğer birçok bilimsel ve idari kurul üyelikleri yanında, Congress of Neurological Surgeons'un uluslararası yönetim kuruluna seçilerek, bu kurula giren ilk Türk ve ilk Müslüman bilim adamı oldu.
Türkiye, Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği Eski Başkanı, Amerika Birleşik Devletleri Congress of Neurological Surgeons'un (CNS) Uluslararası Büyükelçisi ve Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Emekli Başkanı olan ve İlmiye Sınıfı bir aileden gelen Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, ismini taşıdığı dedesi, zamanının büyük âlim, müderris ve mutasavvıflarından İsmail Hakkı Efendi'den, yirmi yıl müddetle Kur'an-ı Kerim, Arapça, Farsça, kelam, fıkıh, tefsir, hfadis, tasavvuf, belagat, felsefe, mantık ve edebiyat dersleri aldı, Babası Müftü Halit Aydın'dan hat, İslam hukuku ve Fransızca öğrendi. Bu süre zarfında, aynı zamanda, ilk, orta, lise, Yüksek İslam Enstitüsü ve Tıp Fakültesindeki eğitimini sürdürdü.
Beyin cerrahisinin yanında, ağırlıklı olarak şiir, hat, klasik Türk musikisi, karikatür, musiki felsefesi, nörofilozofi, edebiyat ve teoloji alanları olmak üzere, güzel sanatlar ile ilgilendi, yazılar yazdı, konferans ve dersler verdi. 1991 yılında Suz-i Dilara 2000 yılında Aşk, 2002 yılında Vuslat, 2010 yılında Nefes ve 2013'te de Hicran adlı şiir kitapları neşredildi. Hayy Kitap’tan çıkan ‘Rabbim beni doktorlardan koru kitabı’ büyük ilgiyle karşılandı. Haber MRT olarak Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’a sorularımızı yönelttik.
Kitabınız büyük ilgi gördü. Tıp dünyasının içinde yer alan bir Profesör olarak ‘Rabbim Beni Doktorlardan Koru’ kitabını yazmaya nasıl karar verdiniz?
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın:
“Boş Zaman Kavramına Karşıyım!”
40 küsûr yıldır bu mesleğin içindeyim. Binlerce ameliyat gerçekleştirdik, milyonlarca hasta tedavi ettik. Binlerce doktor; asistanlar, uzmanlar, doçentler yetiştirdik. Haliyle iyi, kötü günlerimiz oldu ve ders alacağımız olaylar ortaya çıktı. İnsanı belli bir raddeden sonra hayata bağlayacak edebiyat musiki sanat felsefe vs. şeylerdir. Derler ki; boş zamanınızda ne yapıyorsunuz? Ben boş zaman kavramına karşıyım. Boş zaman lafı, kıymetli zaman varlığına karşı kullanılmış en büyük hakarettir. Ne kadar boş zamanınız olmaz ise o kadar uzun yaşarsınız. Bu yüzden çok okumak ve yazmak lazım. Bilim adamı iki türlüdür; birincisi akademisyenler yani bilim adamları, ikincisi ise ilim adamlarıdır. Akademisyen referans gösterir, alim kişi referans olur. Bu yüzden ilim ve bilim adamı farklıdır. Bilim adamı yalnızca bilir fakat ilim adamı ise ilme katkı sağlar.
“Hekimin Hatasını Toprak Kapatır!”
Çocukluğumdan beri hat’ ta, musikiye, edebiyata, teolojiye yani ilahiyata olan ilgime çok sevdiğim belâgat’ı da katarak olayları gazete köşelerine taşımak, yazı ve makaleler halinde tefrika etmek fikri doğdu. 8-9 yıldan beri yazılarımı paylaşıyorum. Günceli mesleki alanda yazılarımızı paylaşırken okuyuculardan müsbet ve menfi tepkiler alıyorduk. Arkadaşlarımız bu yazıları kitap haline getirmemi teklif etti. İsimleri farklı yaklaşık 80 makaleyi kitap haline getirdik. Bu makalelerden biri de ‘Rabbim Beni Doktorlardan koru’ idi ve biz bu makalenin adını kitaba verdik. Kitap çıktıktan sonra bir hayli ilgi çekti. Müsbet anlamda üst düzeyden ve meslektaşlarımdan çok tepki aldım. İlk bakışta kitap doktorları yeriyor gibi bir algı var ama –evet doktorları yeriyorum ama bir başka açıdan- bu hekimler ağır bir eğitimden geçiyorlar ve Tıp fakültesinde eğitim veren hocalar diğer hocalar kadar hoşgörülü değildir. Ve hoşgörülü de olmamalıdır. Olduğu takdirde acısını insanlar çeker. Çünkü hekimin hatasını toprak kapatır. O nedenle ince eleyip sık dokumak durumundayız. Bu ister istemez öğrenci psikolojisinde kötü, zor ve disiplinli hoca olarak algılanır. Ama mesleğimiz icabı bunu gerektiriyor. Mesleğimiz icabı lise puanı yüksek öğrenci alıyoruz. Maalesef liseleşen üniversiteler yazımı bugün kaleme alsam ortaokullaşan üniversiteler yazarım.
“Hekim Memur Değildir!”
Kanunlar, yönetmelikler, genelgeler, ister istemez hekimleri mesleğini yapmamaya itiyor. Sen devletin diğer memurları gibi sabah 08:00 akşam 17:00 çalışacaksın, imzanı atacaksın, oraya gideceksin, buraya geleceksin diyeceksin. Oysaki hekim memur değildir. Hekim hastasıyla hem-dem olabilmelidir. Ağrısını yüreğinde hissedebilmeli. Gözlerinin içine baktığı zaman da hastanın acısını kendisinin de hissettiğini ona yansıtabilmeli. O nedenle nabzını tuttuğunda, kalbini dinlediğinde, hasta; “tamam! Bu hekim beni tedavi eder, beni anlar, benim acı ve sızımı, sıkıntımı kendisi hissediyor ne kadar acı çektiğimi anlıyor, bu insan beni ameliyat edebilir. Ona güvenebilirim. Ona gözümü, kalbimi, göğsümü, beynimi emanet edebilirim diyebilmeli. Ama hekimi materyalist felsefenin ışığı atında, hastayı bir madde olarak görüp “hadi gel şu ilaçları kullanacaksın, şu ameliyatı olacaksın deyip sanki başından savmak durumuna yönlendiriyor ve ister istemez hekimleri kanuni olsa bile etik ve ahlak dışı yollara itiyor. O nedenle hekime günde 100 – 150 hasta bakacaksın, muayene edeceksin diye baskı yapmak hem hekimliğe hem de hastalara hakarettir. Muayene sadece hastayı oturtup “ağzını aç, nefes al, nefes ver” şeklindeki prosedürler değildir. Muayene hasta randevu almak için telefon ettiğinden itibaren başlar. Bir hastanın muayenesi tetkik ve tahlil analiziyle beraber en az bir saate yakın zaman alır. Bunun altında hasta muayene edilmez. Kalkıp da sen hekime 100 hasta muayene edeceksin dersen ve o hasta sayısı üzerinden ücret verirsen, ister istemez hekimi kötü yola sevk etmiş oluyorsun. Onu memurlaştırmış, üzerinde baskı kurmuş ve psikolojik ambargo uygulamış oluyorsun. Bunun olmaması lazım.
“Hekimlere Köleleştirme, Kullaştırma Politikaları Uygulanıyor!”
Hekim rahat uyumalı. Sabah eşinden, çocuğundan ayrılırken akşam evime dönebilecek miyim kaygısı taşımamalı. Hekimler darp ediliyor, öldürülüyor . Onları kim koruyacak? Siz başka bir devlet memuruna bunları yapabilir misiniz? Fakat hekimin kapısına tekmeyi vuruyor. Bu cüreti de yapılan yeni düzenlemelerden alıyor. Bu yüzden kitapta ironi var. Ve olaylara daha esprili bir dille yaklaştım. Hekimlerin problemlerine değindim. Evet, hekimlerinde hataları var ama bir meslektaşımın hatasını tüm camiaya mâl etmemek lazım. Vatandaş hekimi düşman görüyor. Meslektaşlarımızdan intihar edenler oldu. Psikolojik baskı yüzünden. Özellikle özel hastane patronları tarafından hekimlere uyguladıkları baskı var. Hekim insanla uğraşıyor. Onları diğer meslek grubuyla bir tutamazsınız. Onlara köleleştirmek, kullaştırmak politikaları uygulanıyor. Büyük boyutlara ulaşan tazminat davalarından dolayı hekimlerin gözü yıldı ve riskli ameliyatlara girmek istemiyorlar. Hiçbir hekim bilerek, taammüden bir insana zarar vermez. Bunu kim diyorsa haindir.
Batı’da ki hastanelerde bir doktora bir günde onlarca hasta düşerken, Doğu’da da doktor sıkıntısı yaşanıyor. Türkiye’de insana değer mi verilmiyor?
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın:
“Millet Hasta Olmak İçin Can Atıyor!”
Türkiye’de insana değer veriliyor ama ülkemizde hekim kadar değersizleştirilen başka bir meslek grubu da yok. Aslında Türkiye’de hekim açıklığı da hasta fazlalığı da yok. Bunun nedeni tamamen organizasyon hatasındandır. Millet hasta olmak için can atıyor. Birçok hastalık uyduruktur. Efendim menapoz. Hastalık değil ki, yaşlılık. Allah belli bir düzen koymuş. Biz 60-70 yaşındaki kadınları doğurtmaya çalışıyoruz. Osteoporoz, kemik erimesi hastalık değildir. Hayatın normal seyri içinde devam eder. Allah bize 80 yaşında 20 yaş performansı verebilirdi ama böyle uygun görmüş. Bunu hastalık olarak addetmenin bir anlamı yok ki! İlaç sanayi ve teknoloji, hastalık uydurma peşinde koşuyor. Firmaları suçlamıyorum çünkü gayesi para kazanmak. Doktor akıllı olsun yazmasın. Ama hasta onu yazmaya zorluyor.
Tıp Fakültelerindeki eğitim sisteminden bahsedebilir miyiz?
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın:
Tıp eğitimi çok ehemmiyetlidir. Fakültelerdeki bütün dejenerasyona rağmen bizde tıp ileri seviyededir. Dejenerasyon bir topluma girdiği zaman en tepeden dağdaki çobana kadar herkes ondan kendisine düşen payı alır. O nedenle tıp fakülteleri de kendilerine düşen bu dejenerasyondan paylarını almışlardır. Tıp fakültesinin esas gayesi; iyi hekim yetiştirmektir. Pratisyen yetiştirmektir. Bir hasta geldiğinde acil müdahale edebilmelidir. Maalesef biz pratisyen doktor yetiştirmiyoruz TUS’a adam yetiştiriyoruz. Yani Tıpta uzmanlık sınavı. Maalesef halkımız doktorun ünvanını sorunca hekimde ihtisas yapmak zorunda kalıyor. Bir kaşıntı için bile Profesöre muayene olmak isteyen hasta yüzünden asıl profesöre muayene olmak isteyen hasta ona ulaşamıyor. İyi bir pratisyen hekim iyi bir dahiliyeci, çocuk doktoru, nörolog, fizik tedavicidir. Uzmanlar bizatihi uzmanlığı ile ilgili hastalarla meşgul olmalı.
Röportajımızın sonunda, yeni çıkacak olan kitabı “Ya Hayy”dan bize birkaç rubaisini okuma inceliğini gösteren Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’ın hekimlik üzerine yazdığı şiiri:
Tabâbet düştü yerlere ömür verdim eza aldım,
Tedavi etmeye hep hastalardan ben rıza aldım
Tanınmaz asla eşgâlim, ne şan-ı şöhretim kaldı
Ne haldir bu bilinmez hiç, şifa verdim ceza aldım
Röportaj: Özlem Doğan
[email protected]
Bu habere yorum yapan ilk siz olun!